İslâmiyetin zuhurundan az bir müddet sonra, 641 yılında Müslümanlar Suriye ve Mısır’ı fethederek Doğu Roma İmparatorluğu’nun kanatlarını kırmaya muvaffak oldular. Ertesi sene de Sâsânî İmparatorluğunu yıkıp Ceyhun kenarına ulaşarak Türklerle ilk teması kurdular. Ancak bu devrede İslâm İmparatorluğu’nun merkezinde, Hazret-i Ömer ve yerine geçen Hazret-i Osman’ın suikast neticesinde öldürülmesi ve sonraki yıllarda başlayan iç mücadeleler, 8. yüzyıl başlarına kadar Türklerle Müslümanların münasebetlerini bir sınır komşuluğundan ileri götürmedi. Halife Muaviye devrinde Ubeydullah bin Ziyad, ilk Müslüman olan Türklerden bazılarını Kûfe’ye yerleştirdiği bildirilmektedir. Demek ki daha bu devirde Türkler arasında İslâmiyet yayılmaya başlamıştı.
AKILLICA TERCİH
Emevîler devrinde İslâm İmparatorluğunun bütün şark mıntıkalarını içine alan Irak umumî vâliliğine Haccac’ın getirilmesi ve bunun da Horasan’a o devrin mümtaz kumandanlarından Kuteybe bin Müslim’i tayin etmesi (705), savaşları birdenbire alevlendirdi. Müslümanlar kısa zamanda Mâverâünnehr’e hâkim olduktan sonra, Talas Irmağına kadar akınlarda bulundular.
Türgeş hakanı Şulu Han idaresindeki Türkler, 720 yılından itibaren cephelerdeki hâkimiyeti ele alarak Arap ordularını bozguna uğrattı. Ancak bu mücadeleler Türklerin İslâmiyeti yakından tanımalarına ve tedkik etmelerine zemin hazırladı. 751 yılında Müslümanlarla Çinliler arasında yapılan Talas Meydan Muharebesinde, Türkler Müslümanların safında çarpıştı.
Bu tarih, Türklerin tarihinde mühim bir dönüm noktasıdır. Bundan itibaren, Türkistan’ın yeni hâkimlerinin dini olan Müslümanlık, öncelikle Mâverâünnehr bölgesinde yaşayan Göktürkler arasında yayılmaya başladı. Zamanla bütün Türk ülkesi İslâmiyet ile tanıştı. Sayıca az birkaç grup hariç, Türkler tamamen Müslümanlığı seçtiler. Türklerin, İslâmiyeti kabul etmeleri tarihlerinde bir dönüm noktasıdır.
Acaba hangi sebepler, kendilerini bu yeni dine girmeye sevketti? Bu sebepler birkaç tanedir.
- Dinî sebep: Türklerin inanç ve yaşayışları, İslâmiyete çok yakındı. Türklerdeki, tek bir yaratıcıya, âhirete, ruhun ölmezliğine iman ve yaratıcıya kurban sunma gibi temel inanışlar İslâmiyette de vardı. Buna ilâveten zinâ, hırsızlık, gasp, adam öldürme, yalancılık ve koğuculuk gibi kötü huylar Türklerde olduğu gibi İslâm dininde de şiddetle yasak ediliyordu. Türklerde de çok evlilik vardı. Türkler, domuz eti yemez, domuz beslemezlerdi. Nihayet, İslâmiyetteki cihad emri, Türklerin fütuhat görüşüne uygun düşüyordu.
- İktisadî sebep: Türkistan’ın Müslümanlarca fethi üzerine, buranın yerli halkı ile Müslümanlar arasında kesif ticarî münasebetler kurulmaya başladı. Ticarî münasebetler, Müslümanlarla Türklerin birbirleriyle sıkı fıkı olmasına ve Türklerin yanı başlarındaki bu yeni dini tanımalarına sebep oldu. Böylece ilk olarak şehirlerde yaşayan ve ticaretle meşgul olan Türkler arasında İslâmiyet yayılmaya başladı. Zamanla, kuzeyde ve doğuda yaşayan Türkler, ticarî münasebette bulundukları ve aynı dili konuştukları ırkdaşlarının dinini benimsemeye başladılar.
GÜZEL AHLAKIN TESİRİ
- İctimaî sebep:
O zamanki Müslümanların ahlâk prensiplerine riayetkârlığı, ticarî dürüstlükleri ve adalete verdikleri kıymet, ticaret veya komşuluk vesilesiyle bir araya gelme imkânı buldukları yerli halka müsbet tesir etti. Nitekim sonradan Müslüman olan milletlerin çoğu, meselâ Malaya halkı da, kendileriyle ticaret yapmaya gelen Müslüman tâcirlerin güzel ahlâkını görerek kitle halinde Müslüman olmuştur. Kumaş satarken gevşek, alırken gergin ölçen bu tüccarlar, Asya halkını büyülemiş; “Acaba bunlar insan mı, melek mi” diye düşünceye sevketmişti.
- Siyasî ve askerî sebep: Bilhassa Abbasîler zamanında Türklere büyük bir teveccüh söz konusu olmuştu. Halifeler, bu yeni komşularından ordu teşkil ettiler. Bu ordular için de Samarra gibi garnizon-şehirler kurdular. Harp kabiliyeti yüksek olan Türkler, orduda yüksek mevkilere geldiler. Devlet idaresinde de Türklerin vazifelendirildiği oldu. Böylece ordu ve devlet hizmetleri mühim ölçüde Türklerin eline geçti. Bu da, Türk topluluklarının İslâmiyete ısınmasına sebep oldu.
Abbasîlerin Türkler için Irak’ta kurdukları Samarra şehrindeki Ulu Camiinin meşhur minaresi.
GÖNÜL RIZASI…
Türklerin kılıç zoruyla değil, gönül rızası ile Müslüman olduğu âşikârdır.
İslâm hukukunda, insanları kılıç zoruyla İslâmiyete sokmak câiz değildir. Nitekim Türk ülkesinin Müslümanlar tarafından fethinin başlangıcı 8. asır başlarındadır. Türklerin kitle halinde İslâm dinine girişleri ise bundan neredeyse iki asır sonra, 10. asır başlarında olmuştur. Bu zaman zarfında Türkler arasında Müslüman olanlar vardır. Ama çok büyük kitleler teşkil etmez. Bu da, Türklerin kılıç zoruyla değil; gönül rızâsı ile İslâmiyeti benimsediklerini gösterir. Gayrı müslimlerin ödediği vergiler, Müslümanlardan daha fazladır. Bunların kendi dinlerinde kalması, aslında devlet için daha menfaatlidir. Dolayısıyla gayrı müslimleri kılıç zoruyla Müslüman yapmaya kalkışmaları zaten beklenmez.
Nitekim Emevîler zamanında gayrı müslimler arasında İslâmiyete girenlerin çok artması, vâlileri cizye ve harac gelirinin düşeceği endişesine sevk etmişti. Zamanın Mısır vâlisi, Şam’daki halîfe Ömer bin Abdülaziz’e mektup yazarak, gayrı müslimlerin cizye ve harac vergisinden kaçmak için Müslüman olduklarını düşündüğünü bildirmiş; duruma engel olup olmamak hususunu sormuştu.
Halife, “Allah, bizi vergi tahsildarı olarak göndermedi. Binaenaleyh yapacak bir şey yoktur!” şeklinde tarihî bir cevap vermişti.
İLK MÜSLÜMAN TÜRK HÜKÜMDARLARI
Toharistan hükümdarı Nizak Tahran, 704 yılında kardeşi ile beraber Müslüman oldu ve Abdullah adını aldı. Müslümanların kumandanı Kuteybe ile seferle katıldı. Oğlu Salih Emevîlerin Şaş (Taşkent) vâlisi idi. Zamanın Karluk hükümdarı Yabgu Bey de ilk Müslüman hükümdarlardandır. Soyu Abbasîler devrine kadar Toharistanda beylik sürdü. Buhârâ hükümdarı Tuğşad bir Göktürk prensi idi. 739 senesinde Müslüman oldu. Nesli Buhârâ’da vâlilik sürdürdü.
Yine bir Göktürk prensi olan Cürcan hükümdarı Sul Tekin ziyarete gittiği Medine’de Müslüman oldu. Sulî adını taşıyan neslinden hükümdar ve şairler gelmiştir. Semerkand hükümdarı Ihşid Gürek, Halife Ömer bin Abdülaziz’in davet mektubu üzerine Müslüman oldu. Soyu Semerkand beyliğini muhafaza etti. Üsrüşene hükümdarı Kâvus, 730 senesinde ihtidâ etti. Soyundan gelenler Üsrüşene’de Abbasîlere tâbi olarak hüküm sürdü. Merv hükümdarı Bazam da ilk Müslüman Türk hükümdarlarındandır. Bunların hepsi Göktürklere tâbi beyler idi.
SATUK BUĞRA HAN HÂDİSESİ
Bir Türk boyu olan Bulgarların Volga nehri civarında yurt tutup devlet kuranları, Müslümanlığı da erken çağda benimsediler. Bunların hükümdarı İlteper Almış Han 920 yılında tahta çıktı ve Müslüman olarak Cafer adını aldı. Cafer, o zamanki Abbasî halifesinin de adı idi. Ancak ilk Müslüman Türk hükümdarı olarak asıl şöhret bulan Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’dır.
Buğra Han gerçi ilk Müslüman Türk hükümdarı değildir ama, han (imparator) sıfatı nazara alınacak olursa bu payede Müslüman olan ilk Türk hükümdarıdır. Müslümanlıkla, 25 yaşlarından önce Artuç valisi iken, Müslüman tüccarlar vasıtasıyla tanıştı. Onların güzel ahlâkı kendisine tesir etmişti. Rivayete göre, bu sıralarda rüyasında Hazret-i Peygamber’i görerek “Müslüman olma zamanın gelmedi mi?” hitabına ermiş; bunun üzerine hemen Müslüman olarak Abdülkerim ismini almıştı. 924 yılında hanlık tahtına çıkan Buğra Han’ın İslâmiyete girişi ile, Türklerden binlerce çadır halkı Müslüman oldu.